Balın Tarihi

  • Arılar 40-50 milyon yıl öncesine kadar yeryüzünde kendi varlıklarını bağımsız bir şekilde sürdürmekteydiler. Ta ki 40. 000 yıl önce insanlar onların mucizevi, altın değerinde hazırladıkları besin kaynakları balı keşfedene kadar.
    Ama insanoğlunun bundan ciddi olarak faydalanabilmesi için yine uzun bir süre geçmesi gerektiğini ve ilk olarak ticari anlamda bal toplayıcılığının başlaması ancak M. Ö. 7000 dolaylarına denk geldiğini, Valensia’daki LaAranas Mağarasındaki duvar resimlerinden anlamaktayız. İnsanların yerleşik hayat düzenine geçip, çiftçilikle uğraşmaya başlaması ile birlikte; artık binbir tehlikeye girip topladıkları balı, üretme isteği ile kovan yapımı başlamıştır. Bunlar yöresel yaşayışa göre içi oyulmuş ağaç kütükleri, saz ve samandan örme sepet şeklinde veya killi topraktan yapılmış özel çömlekler olarak ağaçlara asmak sureti ile M. Ö. 6000 dolaylarında bugünkü arıcılığın öncülüğünü oluşturmuşlardır.
    Arı Türklerde tüm arı türlerine verilen addır. Türklerin ilk kez Anadolu da balarısı sözünü kullanmaya başladıkları sanılmaktadır.
    Kaşgarlı Mahmud un açıklamasından da anlaşıldığına göre Türkler önceleri bala arı yağı diyorlardı. Sonraları özellikle batı Türkleri (Oğuzlar, Kıpçaklar, Suvarlar,…) bal demeye başladılar. Uygurlar bala Çince mi, Tokharca mir sözlerinden kökenlendiği sanılan mır veya mir adını kullanıyorlardı.

    Balın Anadolu nun beslenmesinde de önemli rol oynadığı kesindir. Çatalhöyük duvar süslemelerinde çiçekler üzerinde böceklerresmedilmiştir. Bu da bize günümüzden 8-9 bin yıl önce Anadolu da arının balı çiçeklerden topladığının bilindiğini gösteriyor. Anadolu da insanlar sevdiklerine balım dedikleri gibi, bunu bir övgü sözü olarak da kullanırlar. Bu da Anadolulunun bala verdiği değeri gösterir. Osmanlılar çıkardıkları birçok kanunla baldan ve arı kovanından vergi almışlardır. Osmanlıların İstanbul da kurdukları ilk ticaret merkezi Mısır çarşısı ile Tahtakale arasında bal kapanı da vardı. Burada bal tartılır, vergilendirilir, saraya gider arta kalan da halka satılmak üzere dağıtılırdı. (Kapan, Arapça kabandan gelmektedir. Kaban ise kantar anlamındadır). Atalarımız balı yiyecek olarak kullanmaktan daha çok hastalıklara karşı koruyucu, deva, iyileşme döneminde de güç ve direnç verici olarak değerlendirmişlerdir. Glikozun bulunması ile unutulur gibi, olmuşsa da, değeri anlaşılarak tekrar eski yerini almaya başlamıştır. Balı kimin ne zaman ve nasıl bulduğunu bilemiyoruz.Balı insanların tanıdığını, topladığını gösteren en eski belge İspanya da Valencia eyaletinde Bicorp da Arana mağarasında bulunmuştur. Araştırmalar mağaranın duvarındaki bal toplayan kızın resminin 16 bin yıl önce yapılmış olduğunu göstermektedir. Yanı sıra günümüzde ilkel olarak yaşayan kabilelerin balın kutsallığına inandıklarını, dini törenlerde önemli yer verdiklerini izliyoruz.

    Hititlerin, Sümerlerin, Mısırlıların, Romalıların Yunanlıların, birçok eski kültürün balı ilaç olarak kullandığını, tarihte ün yapmış hekimlerin her derde deva olarak kabul ettiğini görmekteyiz. Hititler in çivi yazısıyla yazdıkları toprak levhalardan günümüzden 4000 önce arıcılığı tanıdığını öğreniyoruz. Levhalardaki reçeteler Sümerler ve Hititlerin balı hastalıklarda kullandıklarını göstermektedir. Papyrus Smith de balla hazırlanmış birçok reçeteyle karşılaşmaktayız. Piramitlerde ağızları hava geçirmeyecek biçimde kapatılmış bal küpleri ve Kraliçe Hepçesut un armasında arı bulunması, Mısırlıların bala büyük değer verdiğini gösteren delillerdir. Romalı hekimler balın çok güçlü bir panzehir olduğuna inanıyorlardı. Mısırlı, Romalı, Yunanlı ve Arap hekimler balı göz hastalıklarında kullanmışlardır. Zamanla birçok toplumda sadece şeker ihtiyacı dışında bir sağlık, güzellik ve zenginlik kaynağı olarak görülen balın yüceltilmesi ile ilgili en güzel örneklerine M. Ö. 3200 dolaylarında eski mısır hierogliflerinde rastlıyoruz. Arı sembolü firavunları temsil ediyordu ve bal, Güneş Tanrısı Ra’nın “dünyadaki göz yaşları” olarak görülüyordu. Bal bu kadar çok sevildiğinden, memurlar sürekli Suriye ve Yunanistan’dan bal getirtmek zorunda kalıyorlardı.
    II. Ramses dönemindeki memurların maaşlarının bir kısmı bal ile ödeniyordu ve bal çok değerli bir para birimiydi. 1 kavanoz bala çok rahat bir eşek veya inek alınabiliniyordu.

    Bala dini kitaplarda da yer verilmektedir. İncil, Matta 3,4 “”Yahya nın yediği çekirge ve yaban balıydı”" diye yazılıdır. Kuran, sure 16. 68, 69 “”Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renkte bal çıkar”" Tevrat ise, Yahudilere sokaklarından bal ve süt akan ülke sözü vermektedir.

    Bal birçok bal çeşidi için verilen ortak addır. Yapılan araştırmalar arının kovanından en çok 10 km uzağa gittiğini göstermiştir. Bu balın özelliğinin bitki örtüsü ile çok yakın ve sıkı bağlantısı olduğunu göstermektedir. Birçok arıcı balını her yönden zenginleştirebilmek için kovanlarının yerini belirli sürelerle değiştirir. Özellikle sıcak yörelerde sıcakların başlaması ile kovanlar yaylaya çıkarılır. Bal orman (çam) ve çiçek balı olarak ikiye ayrılır:
    Orman veya çam balı arının büyük bir bölümünü çam çeşitlerinden toplayarak yaptığı baldır.
    Çiçek ballarını da ikiye ayırabiliriz. Arının çeşitli çiçeklerden toplayarak yaptığı bal, büyük oranda belirli bir çiçekten toplayarak yaptığı bal. Balın özel çiçek balı olarak adlandırılabilmesi için içinde bala adını veren bitkinin çiçektozundan en az %45 oranında bulunması gereklidir. Bu bahar büyük olasılıkla adlandırıldıkları bitkinin sağlıksal özelliğini gösterir. Bu özelliği bitkinin çiçek tozu oranı ile doğru orantılı olarak artar.
    Karışık çiçek balları genel güçlendirici ve direnç artırıcı güçleri yanı sıra astmaya, bronşite, saman nezlesine karşı da önerilmektedir.
    Özel bahar: Birçok adı alt alta sıralayabiliriz. Birkaç örnek:
    Ihlamur balı: Sinir yatıştırıcı, uykusuzluk giderici,… özelliği olup güzel kokulu açık renklidir.
    Nane balı: Bağırsak gazlarını önleyici, kolikleri çözücü, pankreas salgısını söktürücü, sindirimi kolaylaştırıcı,… özelliği vardır. Uçucu yağlar yönünden zengindir.
    Kuşdili balı: Karaciğer hastalıklarını iyileştirici, sindirim bozukluklarını düzeltici özelliği vardır.
    Portakal balı: Sinir yatıştırıcı, kramp çözücü özellikleri nedeni ile sinir hastalıklarında kullanılır.
    Özel ballar arasında ülkemizde herkesin tanıdığı deli balı da sayabiliriz. Acımsı buruk tadı olan bu bal çok az yenildiğinde sinir bozukluklarına iyi gelmekte, çok yenildiğinde ise, merkezi sinir sisteminde felçlere neden olmaktadır. Zehirlenme, bulantı, kusma ile kendini göstermektedir. Buna arının sarı renkte çiçek açan Azelea pontica L. ve kırmızı çiçekli Rhodedonderon ponticum L. bitkilerinden topladığı öz neden olmaktadır.

    Balın saklanması: Baldaki en önemli değişiklik içindeki glikozun kristalleşmesi, balın akışkanlığını kaybetmesidir. Balın kristalleşmesi diğer bir değimle şekerlenmesi halk arasında yanlış anlaşılmaktadır. Şekerlenme balın doğal olduğunu gösteren en önemli delildir. Şekerlenmiş bal yenilebilir. Balın akışkanlığını kazanması, şekerlenmenin kaybolması için balı yaklaşık 3 saat kavanozu ile (veya herhangi bir cam kapta) 50 derece sıcak su banyosunda tutmak yeterlidir. Çok sıcak ve 0 derece altındaki soğukluk balın birçok değerinin kaybolmasına neden olur. Bal buz dolabında saklanmamalıdır. Işığa karşı da duyarlı olduğundan ışık geçirmeyen kaplara veya içi sırlı küplere konulmalıdır. Havadaki nemi, çevresindeki kokuları emme özelliğinden, bal kabının ağzı hava geçirmeyecek biçimde kapatılmalıdır. Açık kaptaki balın üzerinde köpürmeler başlar.